Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi bugün toplandı. Toplantının açılışında Yüksek İstişare Konseyi Tuncay Özilhan bir konuşma gerçekleştirdi.
Özilhan, “Ekonomik sorunlar sık sık değiştirilen düzenlemelerle çözülemez. Sık sık yapılan düzenlemeler ekonomiyi daha da bozar. Uzmanların, teknisyenlerin, akademisyenlerin önerilerine kulak vermek gerekir. Toplumsal uzlaşma ile alınmayan kararlar istenilen sonuçları üretmez” uyarısında bulundu.
İKTİDARA VE MUHALEFETE ÇAĞRI
Özilhan’ın konuşmasının satırbaşları şöyle:
“Hem Türkiye’nin ikinci yüzyılına hem de seçim ortamına hazırlanıyoruz. Zor bir dönem geçiriyoruz. Dünyada bir dönem sona erdi. Ama yerine geçenin ne olduğu netleşmedi. Bizden kaynaklanan belirsizlikler ile yeni dünya düzenine ilişkin belirsizlikler iç içe giriyor.
İktidardan ve muhalefetten yeni dönem için net ve somut yol haritaları bekliyoruz. Beklentimiz eski ezberlerin tekrar edilmesi değil. İçinde bulunduğumuz çetrefilli durumdan nasıl düzlüğe çıkacağımızın ortaya konulması.
BELİRSİZLİK, ÖNGÖRÜLEMEZLİK, GÜVEN EKSİKLİĞİ…
Ne tarafa baksak her yerde belirsizlik, öngörülemezlik ve güven eksikliği görüyoruz. Bildiğimiz güvenli limanları terk etmiş durumdayız. Bu yeni sularda geçmişin tecrübesi yeterli olmayacak. Yeni koşullara uygun yeni çözümler bulmamız gerekiyor.
Senelerdir alışık olduğumuz düzen, lojistik yaklaşımlar, fiyat belirleme davranışları değişti. Arz zincirleri kırıldı, tedarik sorunları yaşanıyor. Soğuk savaş sonrası düzen bozuluyor. Ekonomik konular bir kez daha ulusal güvenlik önceliklerine tabi kılınır oldu. Bu gelişmeler sonucunda yeni bir soğuk savaş dönemine mi girilecek? Öyleyse, kendimizi nasıl konumlandıracağız? İki bloklu bir küreselleşme dönemine girilirse dünya ekonomisi yeniden şekillenecek. Tek kutuplu bir dünyada hızlı büyümüş bir Çin’in iki kutulu dünyada başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz.
Piyasa fiyatlarıyla ölçtüğümüzde dünya ekonomisinin yüzde 60’a yakınını batı ekonomileri üretiyor. Gelecekte küreselleşmenin nasıl olacağı ülkelerin ekonomi politikası tercihlerini şekillendirecek. Hangi ticaret bloğu içinde yer alacağımız, neyi nasıl üreteceğimiz daha da önemli hâle gelecek. İklim krizi ile mücadele perspektifi de belirleyici olacak.
İkinci dünya savaşı sonrasının ekonomide yoğun devlet müdahalesi çöktükten sonra ibre piyasa mekanizmasına kaydı. Piyasa mekanizmasının üstünlüğü adeta sorgulama dışı tutulur olmuştu.
Ancak bu modelde uygulamada aksaklıklarla karşılaşıldı. Önce 2008 krizi, sonra pandemi, şimdi de Ukrayna işgali devlet ve piyasa arasındaki dengenin yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi.
GELİR ADALETİ VURGUSU
Ülkemizde ise çok farklı bir süreçten geçiyoruz. Serbest piyasa modeli dememize rağmen son dönemde piyasa müdahaleleri çok yoğunlaştı. Modelle uyuşmayan uygulamaları belirsizliği artırdı ve öngörü güçlüğü ortaya çıktı. Devlet ve piyasa arasındaki denge gelir dağılımı açısından da büyük önem taşıyor.
Piyasa mekanizmasının çözemediği gelir adaletsizliği sorunu, dünyada sağ popülist dalganın yükselmesi, mülteci akını, yetersiz refah artışı, orta sınıfın erimesi gibi sorunlar da dünyanın önemli problemleri arasına girdi.
Enflasyonun yükselme eğilimine girmesi gelir adaletsizliğini daha da artıracak. Gelir dağılımının iyileştirilmesi için kapsamlı politikaya ihtiyaç var. Ekonomi politikalarını bunları dikkate almadan belirlemek olmaz.
Şimdi de bir gıda krizi ile karşı karşıyayız. Savaş gıda fiyatlarında şiddetli artışlara yol açtı. Savaşın uzaması ithalata bağlı ülkelerde gıda teminini zorlaştıracak.
Enflasyonun bütün ekonomik sorunların başı olması nedeniyle pek çok merkez bankası, enflasyon artışının önüne geçmek için sıkılaşma politikaları uyguluyor. ABD’nin faiz oranlarını artırması tüm diğer ülkeleri etkiliyor. Doların değer kazanması Türk lirasının değer kazanması anlamına geliyor. Dünyadaki fonların daha yüksek getiri sunan ülkelere kayması, Türkiye’nin finansman ihtiyacını zorlaştırıyor.
İçeride uyguladığımız iktisadi politikalarla beraber risk primi yükseliyor. Sıkı para politikaları ile gelişmiş ülkelerin yavaşlaması cari açık, enflasyon sorunlarımızı ağırlaştıracak. Ekonomi politikaları da bu gelişmelere uyumlu olmalı.
ENFLASYON TEPKİSİ
Türk lirasındaki değer kaybının ve enflasyonun ulaştığı seviyelerde, faiz oranlarıyla enflasyon arasındaki makasın geldiği bu noktada istikrarlı bir ekonomiye nasıl geçileceği sorusu da cevap bekliyor.
Enflasyondaki artış, daha önceki enflasyonist dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar hızlı. Bu süreç göreli fiyat yapısını bozuyor. Firmalar nasıl fiyatlama yapacaklarını bilemez hale geliyor. Tüketicilerin de fiyatlar konusunda algısı bozulmuş durumda. Enflasyon halkın satın alma gücünü eritiyor. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor.
Kendi hesabına çalışanların ve ücretlilerin gelirlerindeki gerilemenin nasıl düzeltileceği toplumsal barış açısından sorulması ve cevaplandırılması gereken diğer bir soru. Ekonomideki en büyük öncelik enflasyonun kontrolden çıkmasını önlemek ve ardından kalıcı bir düşüş sağlamak olmalı.
Aksi halde, Türkiye’nin geçmişinde olduğu gibi bir enflasyon sarmalına girmesi topluma çok yüksek bir bedel ödetir. Sorunları çözmek yerine bir süre için hafifletmek yönünde atılan adımlar geri teper. Ekonomik sorunlar sık sık değiştirilen düzenlemelerle çözülmez.
Tam tersine, sık sık değiştirilen düzenlemeler ve piyasanın işleyişine yapılan müdahaleler karar alma ufkunu daraltır ve ekonomiyi daha da bozar. Dengesizlikler tırmanmaya devam eder ve kontrol elden kaçarsa uzun yıllar büyük bedeller ödemeyi gerektiren bir sonuç kaçınılmaz olur.
Buna fırsat tanımadan, ekonomiyi istikrarlı ve sürdürülebilir bir raya oturtacak politikalar için uzmanların, teknisyenlerin, akademisyenlerin önerilerine kulak vermek gerekiyor.
GENÇLERİN YURTDIŞINA ÇIKMASI
Hukuk sisteminin adil ve etkin çalışması da gerekir. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusunda şüphe olursa yatırımlar için risk primi gereksiz biçimde yükselir. Belirsizlik, öngörülemezlik ve kendini güvende hissetmemek sadece ekonomi açısından değil toplumsal hayat açısından da olumsuzluk yaratır. Bunun bir sonucu gençlerin ülkeyi terk etmesi.
Önce en iyi eğitimli, yabancı dil bilen, dijital çağa uygun becerilere sahip gençler ülkeden ayrılmaya başladılar. Şimdi farklı eğitim ve beceri seviyelerinden gençler de şanslarını başka ülkelerde aramanın arayışına düştüler.
İktidardan ve muhalefetten cevap beklediğimiz bir soru da gençlerimizin geleceğe güvenle bakmalarının nasıl sağlanacağı.
SOSYAL MEDYA YASASINA TEPKİ
Son zamanlarda üzerinde çok tartışma yapılan sosyal medya yasası ile gündemde olan gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı düzenlemesinin gençlerin ülkenin geleceğine güvenini artıracağı konusunda şüphelerimiz var.
Tam tersine, bu düzenleme ifade özgürlüğünün sınırlandırılması endişelerine yol açarak güvensizlik duygusunu derinleştirebilir.”