Derleyen: Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr – Çalışan kimsenin bulunamadığı Fransa kıyılarındaki ‘La Jument’ adlı deniz feneri, 1907 ile 1916 yılları arasında, Madame Jules Baudy’nin, 585 bin frank bağış yapmasıyla 8 senede inşa edildi. Bu bağış, devletin toplam masraflarını düşürmekle kalmadı, aynı zamanda iç mekanı lüks bir ikametgah haline getirmek için yeterli nakit bıraktı. İlk dört katı kaplayan hol, mutfak ve fener bekçileri için iki oda meşe malzemeden yapıldı.
AVRUPA’NIN EN TEHLİKELİ DENİZİ
La Jument, 8 yıllık inşaatın ardından 1911’de tamamlandı. 48 metre yükseklikteki bu fener, ilk güçlü kış fırtınaları esnasında endişe verici durumlara maruz kaldı. 1911 ve 1916’da yaşanan iki fırtına o kadar yoğun titreşimlere neden oldu ki fenerin camının kırılmasına ve cıva tankının taşmasına neden oldu. Öyle ki deniz feneri bekçileri zehirli sıvıyı çıplak elleriyle almak zorunda kaldı. Yaşanan bu olaylar mühendisleri deniz fenerinin alt yapısını güçlendirilmeye itti. Ancak yapılan bu yenilikler, dalgaların deniz fenerine zarar vermesini tamamen engelleyemedi. 1934’te, La Jument’i doğrudan alttaki kayalık platforma sabitlemek için alt yapıdan 30 metre aşağıya üç delik açıldı. Bugün, La Jument hâlâ fırtına dalgalarıyla karşı karşıya kalıyor.
Fransa’nın kuzeybatısındaki Bretonya’da bulunan bu yer, Avrupa’nın en tehlikeli denizlerinden biri olarak biliniyor. İsmini, Fransızca ‘kısrak’ anlamına gelen ‘La Jument’ kelimesinden alan bu deniz feneri hem insan hem de doğayla büyük bir mücadeleyi temsil ediyor. 1888 ila 1904 yılları arasında bu bölgede 30’dan fazla geminin kayıplara karıştı. Bu nedenle de kıyı şeridi deniz fenerleriyle dolu. Fransız kıyılarını aydınlatan tüm deniz fenerlerinin ve yangın kulelerinin üçte birinden fazlası burada bulunuyor.
TEK BİR FOTOĞRAF KARESİ MEŞHUR ETMEYE YETTİ
Tehlikeye her daim kucak açan ve en zorlu fırtınaları bile göğüsleyen La Jument, bu sebeple dünyanın en ünlü deniz fenerlerinden biri. Ushant Adası’nın kıyısına yaklaşık 300 metre uzaklıktaki bir kaya üzerine inşa edilen fener, 1989’da Jean Guichard tarafından çekilen fotoğraflar sayesinde tüm dünya tarafından tanındı. Bu fotoğrafları ikonik yapan şeylerden biri de hikâyesi. Takvimler 21 Aralık 1989’u gösterirken 20 ila 30 metre yüksekliğindeki devasa dalgalar deniz fenerine çarparak alt pencerelerden içeri giriyordu. Dalgalar o kadar sertti ki ön kapıyı kırdı, kuleyi su bastı. O zamanlar deniz feneri bekçisi olan Theodore Malgorn kurtarılmayı bekliyordu ve fener odasına sığınmaya karar verdi. Bu kararı verirken, az sonra ünlü olacağını ve herkesin yıllarca bu fotoğrafları konuşacağını bilmiyordu.
Fener bekçisi hayatını kurtarmaya çalıştığı sıralarda, fotoğrafçı Jean Guichard fırtınanın havadan fotoğraflarını çekmek için Lorient’te bir helikopter kiralıyordu. Guichard, son derece tehlikeli uçuş koşullarına rağmen Atlas Okyanusu’nun bir parçası olan Iroise Denizi üzerinde uçmak istiyordu. Helikopter La Jument’e ulaştı ve Guichard’ın deniz fenerine çarpan dalgaların fotoğraflarını çekmesi için etrafta dolandı. Kulenin içinde, Theodore Malgorn kurtarma helikopteri olduğunu düşündüğü bir ses duydu ve kapıyı açmak için aşağı koştu. Tam o anda, deniz fenerinin arkasından dev bir dalga yükseldi ve Guichard dalga kuleye çarptığında dünyaca ünlü fotoğrafını çekti. Théodore Malgorn, dev bir dalganın yapıyı yutmak üzere olduğunu aniden fark ederek hayatını kurtarmak için tam zamanında içeri koştu.
Jean Guichard’ın ünlü fotoğrafı ve fotoğraftaki kule bekçisi Theodore Malgorn
YEMEKLER AYDA 1 KEZ TEKNEYLE GELİYOR
Burada deniz feneri bekçisi olmak ve 1 yıl kalmayı kabul edenlere tam 1.2 milyon dolar yani yaklaşık 40 milyon lira maaş teklif ediliyor. Hiç kimseyle iletişime geçmeden, tamamen izole bir hayat yaşamanızı gerektiren bu iş içinse kimse bulunamıyor. Cebinizden tek kuruş çıkmadan, sürekli tek başınıza ve devasa dalgalarla vakit geçirmeniz istenen bu meslekte, yemekler de sadece ayda 1 kez tekneyle size getiriliyor. Deniz fenerinde görev yapanlar arasında bugüne kadar en uzun süre dayanan kişi ise sadece 9 gün dayanabilmiş.