Seyhan Akıncı – “Ben; Stanislavski’nin, Meyerhold’un, Vahtangof’un, Tairof’un ellerinden taze çıkmış, dumanı üstünde buram buram hayat, devrim, güzellik, kahramanlık, iyilik, akıl, zekâ kokan oyunlar seyrettim. Bütün bunları seyredersin de donmuş, hareketsiz sanat anlayışın altüst olmaz mı? Karşında birbirinden geniş ufuklar açılmaz mı? Halkın için, halklar için, insan için umutlu, aydınlık, ileriye, haklıya, doğruya, güzele, hürriyete, kardeşliğe çağıran eserler yazmak için yanıp tutuşmaz mısın? Benim de başıma aynı şey geldi.” Bugün, Nâzım Hikmet’in 121. doğum günü. Meyerhold’un, Gogol’ün, Stanislavski’nin ona yaptıklarını dünyadaki milyonlarca insana yaptı Nâzım da… Sahi, Nâzım Hikmet okumuş insanın karşısında birbirinden geniş ufuklar açmaz mı? Birçoğumuzun ezberinde muhakkak birkaç Nâzım dizesi vardır. Fakat o, oldukça önemli eserlere imza atmış, özellikle İstanbul Şehir Tiyatroları’nın başında olan Muhsin Ertuğrul ile birlikte sürdürdüğü tiyatro ve sinema çalışmalarını 1938’de tutuklanıp yargılanana kadar sürdürmüştür. Nâzım Hikmet’in tiyatro ile ilişkisini ele alan Dramatik Yayınevi’nden yayımlanan Cihan Atakul imzalı “Nâzım Hikmet ve Politik Tiyatro” bu anlamda arşiv niteliğinde bir eser.
Politik tiyatronun ve felsefesinin izlerinin sürüldüğü kitap iki ana bölümden oluşmakta. Birinci bölümde 1. Dünya Savaşı’nın nedenleri, sonuçları ve Weimar Almanya’sının sosyolojik koşullarının tiyatroyla kurduğu ilişki, Marksist felsefenin etkileri gözetilerek anlatılırken politik tiyatro düşüncesinin ortaya çıkışı, özellikleri, amaçları ve tiyatro tarihindeki katkıları inceleniyor. İkinci bölümündeyse Nâzım Hikmet’in tiyatro anlayışı mercek altına alınıyor. Nâzım Hikmet Ran Tiyatrosu, politik tiyatro ve Marksizm’in tiyatroya etkileri kapsamında anlatılıyor. Toplumcu gerçekçiliğin en seçkin örneklerini sunan Nâzım Hikmet’in oyunlarından politik tiyatronun özelliklerinin net olarak aktarıldığı “Kafatası”, “Yalancı Tanık” ve “İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu?” adlı oyunları detaylı incelenirken diğer oyunları ve uyarlamaları tek başlık altında değerlendiriliyor.
Nâzım Hikmet’in fotoğrafları Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın arşivinden alınmış olup vakfın izniyle kullanılmaktadır.
Gündelik hayatın dertleri
Toplumcu gerçekçiliğin ülkemizdeki öncü yazarlarından Nâzım Hikmet, tiyatrosunda gündelik hayatın dertlerini işler. Yaşadığı çağın sosyal, ekonomik ve siyasal çıkmazlarını eserlerine yansıtır. Sınıfsal farklılıkların, aşkların, iktidar hırsının nelere mal olabileceğinin sergilendiği oyunlarıyla evrensel ve yerel açıdan birçok toplumsal sorunu ayrıntılarıyla irdeler. Oyunlarındaki mesajlar direkt olarak izleyiciye aktarılmaz, kişilerin arasındaki diyaloglar ve ilişki dengeleri ustaca kurgulanır. Genellikle kalabalık kadroları barındıran eserlerinde kişiler ait oldukları coğrafyaya, sahip oldukları toplumsal statüye, cinsiyetlerine, inanışlarına göre ele alınır. Yeni biçimler de dener Nâzım Hikmet, eserlerinde epik sayılabilecek denemeler de yapar. Anlatıcıların, metnin epizotlarla ilerlemesinin, yer yer sinema perdesinin kullanılmasının, müziğin, dekorun işlevsel kullanılmasının hatta kendisinin de metne dahil olacak şekilde ürettiği çeşitli eserleri kendinden sonra gelen yazarlar için önemli kaynakları oluşturur.
Tiyatroyla iç içe 40 yıl
Bir süre Anadolu’da öğretmenlik yapan Nâzım Hikmet, burada tanıştığı Alman Spartakistler’den etkilenir ve yaşama bakışı büyük oranda değişir. Sovyetler Birliği’ne gitme kararı alır. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde okurken Nikolay Ekk ile kurdukları Metla Tiyatrosu’nda ilk tiyatro deneyimlerini yaşamaya başlar. Metla Tiyatrosu, Nâzım’ın tiyatro anlayışının gelişmesinde son derece önemli yer tutar. Mayakovski, Meyerhold gibi Sovyet yazarlarıyla burada karşılaşır. Metla Tiyatrosu hâkim tiyatro anlayışı olan Aristotelesçi tiyatroya karşı deneyimleri çeşitlendirmeyi, güçlendirmeyi amaçlar. Bu aynı zamanda kitlelerin politik olarak bilinçlendirilmesi anlamına gelir. Bunun için oyun metinleri üzerine çeşitli denemelerde bulunur. Bagritzki, Mayakovski ve Meyerhold gibi öncü Sovyet yazarlarıyla tanışan Nâzım Hikmet’in tiyatro hakkındaki düşünceleri daha net şekillenir. Nâzım Hikmet’in mücadeleci yapısı onun tiyatrosuna da yansır. Tiyatroyla iç içe geçen 40 yılın ardından söylediği “Üçüncü sınıf oyun yazarı olmaktan ileri gidemedim” cümlesi hem alçak gönüllüğü hem de kendini eleştirmekten çekinmediğini ortaya koyar. Nâzım Hikmet vefatına kadar sürdüreceği tiyatro serüvenini yayımlanmış 22 eser ile tamamlar.